PR – M – 015
Hizmet kusuru kavramı, genel anlamı ile bir kamu hizmetinin kuruluş ve işleyişindeki aksaklık ve bozuklukları anlatır. Öğretide kabul gören tanımında, hizmet kusuru idarenin yerine getirmekle yükümlü olduğu herhangi bir kamu hizmetinin, ya kuruluşunda, düzenlenmesinde veya örgütlenmesinde, yapısında, personelinde yahut işleyişinde gereken emir ve talimatın verilmemesi, hizmete ayrılan araçların yetersiz, elverişsiz, kötü olması, gözetim ve denetimin yapılmaması, gereken önlemlerin alınmaması, geç ve zamansız davranılması… v.b şekillerde gerçekleşen birtakım aksaklık, aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklikler arz etmesidir.
Hizmet kusurundan söz edebilmek için iki şart gereklidir. Bunlar:
–Zarara yol açan etkinliğin, ayrılmasına olanak bulunmayacak biçimde kamu hizmetine bağlı olması ve
-Zararın kişisel kusurdan değil, hizmetin kuruluş ve işleyişinde ortaya çıkan düzensizlikten kaynaklanmasıdır. Diğer bir deyişle hizmet kusurunun varlığı, kamu personelinin kusuruna bağlı değil; hizmetin kusurlu olmasına bağlıdır.
İdarenin, hizmet kusurundan doğan zararlardan doğan sorumluluğu asli ve birinci derecedendir. Danıştay da verdiği bir kararda, “Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan doğruya ve asli nedenini oluşturur” diyerek bu ilkeyi vurgulamıştır. Bu nedenle, hizmet kusuru nedeniyle doğan zararların tazmini için açılacak tazminat davaları, doğrudan doğruya idare aleyhine açılacaktır.
Danıştay bir başka kararında, bir binaya inşaat ruhsatı veren belediyenin, inşaatın usulüne uygun şekilde yapılıp yapılmadığının kontrolünün çok uzun süre sonra yapılmasını, hizmetin geç işlemesi şeklindeki hizmet kusuru olarak değerlendirmiştir. Uyuşmazlık konusu yapıya zemin+4 normal kat için belediye tarafından inşaat ruhsatı verilmiş, ancak on yılı geçkin bir süre boyunca herhangi bir kontrol veya denetim yapılmamış ve 2006 yılında yıkım tehlikesi altında bulunduğu anlaşılması üzerine binanın tahliyesi yolunda işlem tesis edilmiştir. Danıştay, sözü edilen yapının ruhsata aykırı olarak 4 kat yerine 8 kat ve fen ve inşaat tekniklerine aykırı yapılması, davalı idarelerin uzunca bir süre denetim yükümlülüklerini yerine getirmemesi, böylece hizmetin geç işlemesi nedeniyle zararın doğduğuna karar vermiştir.
Danıştay’ın diğer verdiği kararlara da bakıldığında, idarenin, “sınavı kazanan ve stajını tamamlayan kişiyi geç atamasını”, “inşaatı zamanında bitirmemesini”, “bakanlar kurulunun kararnameyi geç çıkarmasını”, “hastaya geç müdahale edilmesini”, “idari işlemleri ve yazışmaları makul süreyi aşacak şekilde geç yapmasını” hizmetin geç işlemesi olarak değerlendirilmektedir.
İdarenin yürüttüğü kamu hizmetlerini tam olarak ve hukuka uygun olarak yürütmesi yeterli olmayıp; idarenin aynı zamanda yürüttüğü hizmetleri, zamanında ve gerekli hızda yapması zorunludur. Bu, yürütülen hizmetten beklenen maksimum verimin sağlanması için gereklidir. İşte idarenin yürüttüğü hizmeti, mevzuatın gerektirdiği sürede veya hizmetin gereklerine uygun sürede başlamaması veya bitirmemesi hizmetin geç işlemesini oluşturmakta ve bu durum idarenin hizmet kusuru olarak kabul edilmektedir. Gerçekten de hizmetin yapılması ne kadar önemliyse, hizmetin zamanında başlaması ve zamanında bitirilmesi de bir o kadar önemlidir.
Özellikle ülkemizde, son yıllara kadar vatandaşların en çok şikâyet ettiği konuların başında bürokrasinin çok yavaş işlemesi konusu gelmekteydi. Bilgi ve belge akışının hızlandığı, iletişimin kolaylaştığı günümüzde, uzun zaman alan bazı haberleşmelerin daha kısa sürede çözümlenebilir hale geldiği şüphesizdir. İdareler tarafından, bu kolaylığı hayata taşıyan teknoloji imkânlarından faydalanmak suretiyle, işlemlerin hızlandırılmasını sağlayacak çalışmalar yapılması bir zorunluluktur
Sonuç olarak idare yürüttüğü hizmetleri, varsa mevzuatta belirtilen süre de, mevzuatta belirli bir süre yoksa hizmetin niteliği, idarenin sahip olduğu imkânlar ve günün şartlarının verdiği elverişlilik ölçüsünde makul bir sürede başlamak ve bitirmek zorundadır. Bu nedenle, hizmetin geç işleyip işlemediği her somut olayın kendi şartları ve özellikleri göz önünde bulundurularak tespit edilecektir.
Kira sözleşmesi, karşılıklı borç yükleyen bir sözleşme olup sözleşmenin her iki tarafına da yerine getirilmesi gereken edim yükümlülükleri yükler. İşbu kira sözleşmesinin en önemli unsurlarından birisi kira bedelidir. Kira sözleşmelerinde taraflar, kira bedelini sözleşme özgürlüğü prensibi çerçevesinde serbestçe belirleyebilirler. Her kira sözleşmesinde olduğu gibi konut ve çatılı işyeri kiralarının bedeli de sözleşme kurulurken sözleşme serbestisi çerçevesinde taraflarca kararlaştırılabilir. Buna karşılık, sözleşmenin devamı sırasında sözleşmenin zayıf tarafını korumak amacıyla, Türk Borçlar Kanunu’nda kira bedelinin belirlenmesine bazı sınırlamalar getirilmiştir. Bu sınırlandırmalar konut ve çatılı işyeri kirası uygulaması bakımından 2 şekilde karşımıza çıkar: Kiraya verenin fesih hakkının sınırlandırılması ve kiraya verenin isteyebileceği kira bedelinin sınırlandırılması.
Kira Bedelinin Belirlenmesi
Taraflar, TBK m.344/1, c.1’e göre yenilenen kira dönemlerinde kira bedelini bir önceki kira yılında üretici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemek koşuluyla serbestçe kararlaştırabilirler. Kanun koyucu üretici fiyat endeksindeki artış oranını esas aldığından taraflar tüketici endeksindeki artış oranını esas alsalar bile, tüketici endeksindeki artış oranı, üretici fiyat endeksindeki artış oranını aşıyorsa, yine yasa gereği üretici fiyat endeksi esas alınacaktır. Bu hükmün uygulama alanı bir yıldan uzun süreli kira sözleşmeleri bakımından da geçerlidir.
- Beş Yıldan Uzun Süreli Kira Sözleşmelerinde Kira Bedelinin Tespiti
Tarafların, beş yıldan uzun süreli bir kira sözleşmesinde veya beş yıldan sonra yenilenen kira sözleşmelerinde, yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedelindeki artışı belirlemediler ise veya artışı belirlemiş olsalar bile artış oranını veya miktarını belirlememiş olmaları mümkündür. Bu durumda, TBK m.344/3 gereğince tarafların anlaşma yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın hakim üretici fiyat endeksindeki artış oranını, kiralananın durumunu ve emsal kira bedellerini göz önünde bulundurarak hakkaniyete uygun olacak şekilde kira bedelini tespit edecektir. Kiralananın durumu değerlendirilirken kiralananın kalitesi, büyüklüğü gibi nitelikler göz önünde bulundurulacaktır. Emsal kira bedelleri değerlendirilirken ise olağan şartlar esas alınır. Hakim hakkaniyete göre değerlendirme yaparken tespit edeceği kira bedeli, önceki kira yılının üretici fiyat endeksindeki artış oranını geçmemelidir. Ancak, altıncı yıldaki bu belirlemeden sonraki beş yılın sonuna kadar kira bedeli, TBK m.344/2’de yer alan ‘Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılmamışsa, kira bedeli, bir önceki kira yılının tüketici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemek koşuluyla hâkim tarafından, kiralananın durumu göz önüne alınarak hakkaniyete göre belirlenir.’ hükmünce belirlenir.
- Kira Bedelinin Yabancı Para Olması Durumunda Kira Bedelinin Tespiti
TBK m.344/4’e göre aşırı ifa güçlüğü durumu saklı kalmak kaydıyla, sözleşmede kira bedeli yabancı para olarak kararlaştırılmışsa beş yıl geçmedikçe kira bedelinde değişiklik yapılamaz. Aksi yönde yapılan anlaşmalar emredici hükümlere aykırılık teşkil edeceğinden kesin hükümsüz olur. Beş yılın sonunda kira bedeli tespit edilirken yine TBK m.344/3 gereğince hakim hakkaniyete göre değerlendirecektir.
- Belirli Süreli Kira Sözleşmelerini Sona Erdirme
Kural olarak, belirli süreli kira sözleşmelerini sona erdirme olanağı kiracıya aittir. Zira, TBK m.347/1, c.1 ve TBK m.347/1, c.2 hükümleri bu yöndedir. Konut ve çatılı işyeri kiraları bakımından kira bedelinin belirlenmesine kiraya veren bakımından sınır getiren TBK m.347’ye göre kiracı belirli süreli sözleşmenin bitiminden on beş gün önce kiraya verene bildirimde bulunmadığı takdirde sözleşme bir yıl için uzatılmış sayılacağı gibi kiraya veren sözleşme süresinin sona erdiğine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2020/8-242, K. 2020/712).
- Sözleşmenin Bildirimli Feshi
Buna karşılık, kira sözleşmesinin on yıllık uzama süresini geçmesi durumunda kiraya verenin bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunarak hiçbir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir. Yine belirsiz süreli kira sözleşmelerinde kiraya veren, kira başlangıcından on yıl geçtikten sonra genel hükümlere göre belirli süreli konut ve çatılı işyeri kiralarında kira süresi bitiminden en az 15 gün önce yazılı olarak bildirimde bulunulmalıdır. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde ise kiracı usulüne uygun olmak kaydıyla fesih bildirimiyle her zaman sözleşmeyi sona erdirebilir.
07.09.2021
Ecem ÖZGÜL
Stajyer