Saklı Nüfus ve Saklı Nüfusun Tarihsel Gelişimi

PR – M – 030

Uzun yıllar boyunca nüfus hizmetlerine ilişkin olarak yönetmelik düzeyinde düzenlenmiş olan saklı nüfus konusu, 2017 yılında 7039 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile yapılan değişiklik sonucunda 5901 Sayılı Türk Vatandaşlık Kanununa “Saklı Nüfus” başlıklı Ek Madde 1 ile kanuni düzenlemeye konu olmuş ve Türk Vatandaşlık Kanunu’nun bir meselesi haline gelmiştir.

Saklı nüfus

EK MADDE 1 – (Ek: 19/10/2017-7039/33 md.) (1) Onsekiz yaşını tamamlayıncaya kadar herhangi bir nedenle aile kütüklerine kaydedilmemiş olan ve yabancı bir devletle vatandaşlık bağı bulunmayan kişiler; ana veya baba, bunların ölmüş olması halinde, varsa kardeşleri ile hısımlığını gösterir tıbbî rapor ibraz etmeleri durumunda Türk vatandaşlığını kazanır.

7039 Sayılı Kanun ile getirilen TVK Ek Madde 1, henüz tasarı aşamasındayken hükmün “torba yasa” yöntemiyle getirilmesi oldukça eleştirilmiş ve bunun Türk Vatandaşlık Kanunu’nun bütünlüğüne zarar vereceği sıklıkla vurgulanmıştır. Bu eleştiriler sırasında özellikle Türk vatandaşlığının soy bağı esasıyla kazanılması hususu ile aralarındaki uyumsuzluk üzerine yoğunlaşılmıştır. Hükümde yer alan “kazanır” ifadesi ile sanki Türk vatandaşlığını soy bağı esasına bağlı olarak doğumla kazanma yoluna (TVK m. 7) alternatif yeni bir vatandaşlık kazanma yolu gibi gözükmesi nedeniyle oldukça eleştiri almıştır. Oysa aile kütüğüne kaydettirme bildirici nitelikte olup soy bağı esasına bağlı olarak doğumla ve doğum anından itibaren Türk vatandaşlığı kazanılmaktadır.

Aynı şekilde, Ek madde 1’in getirdiği imkândan yararlanabilmek için kişinin yabancı bir devletle arasında bir vatandaşlık bağı bulunmaması şartının aranması da yine TVK Madde 44’te düzenlenen “Çok Vatandaşlık” hususu ile aykırı düşmekte ve saklı nüfusa ilişkin getirilen ek madde 1, kanunilik ilkesi açısından birçok uyumsuzluğu bünyesinde barındırmaktadır. 2505 Sayılı Nüfus Hizmetleri Uygulama Yönetmeliği 17. Madde ile getirilen düzenlemeyle de TVK EK Madde 1 tekrar edilmiş ve saklı nüfusa yönelik eleştirilerin boyutu daha ciddi bir hal almıştır.

İlgili yazımızda özellikle TVK Ek Madde 1 ve 2505 Sayılı Yönetmeliğin Türk vatandaşlığının kazanılmasına ilişkin güncel hukuk eğilimleri ile Anayasada güvence altına alınmış vatandaşlık hukuku kuralları arasındaki uyumluluğu ele alınacaktır.

  1. Saklı Nüfus ve Vatandaşlık Hukuku

Türk vatandaşlık hukukuna göre soy bağına bağlı olarak doğumla Türk vatandaşlığının kazanılması asli vatandaşlık olup bu yolla Türk vatandaşlığının kazılmasının hukuki nedeni ise doğumdur. Soy bağı esasına göre doğumla kazanılan vatandaşlık doğum anından itibaren geçerli olup daha sonra doğumun bildirilmesi ve aile kütüğüne kaydedilmesi işlemleri yalnızca bildirici niteliktedir. Yani aile kütüğüne tescil ile Türk vatandaşlığı kazanılmamakta, doğum ile birlikte ve doğum anından itibaren geçerli olmak üzere kanun hükmü gereği kendiliğinden Türk vatandaşlığı kazanılmaktadır.

Doğum yoluyla Türk vatandaşlığını kazanan ancak doğumu hiç bildirmeyen ya da vatandaşlığı kazanmalarına rağmen aile kütüğüne tescili yapılmayan kişiler saklı nüfus kapsamındadır. Kişinin doğumunun hiç bildirilmemesi ya da aile kütüğüne tescil edilmemesi birçok olumsuzluğu da beraberinde getirmektedir. Örneğin; bu kişiler Anayasa ve kanunların yalnızca Türk vatandaşlarına hasrettiği haklardan yararlanamayacaklardır. Aynı şekilde, çalışma, evlenme, taşınır ve taşınmaz mallar üzerinde ayni hak sahibi olma, muris ya da mirasçı olabilme gibi durumlar karşısında da hukuksal ve fiili engellerle karşılaşacaklardır.

  1. Yürürlükte Hükme Göre Bir Kişinin Saklı Nüfusun Uygulanma Alanına Girmesi İçin Gereken Şartlar

 

  • On Sekiz Yaşının Tamamlamış Olma:

 

Hükmün uygulanma alanı yalnızca on sekiz yaşını tamamlamış kişileri kapsamaktadır. On sekiz yaşını doldurmuş ve aşağıdaki şartları da sağlamış olan kişiler saklı nüfus kapsamında değerlendirilmekte ve bu haktan yararlanabilmektedirler. Yani TVK Ek Madde 1 ve 2505 Sayılı Yönetmeliğin ilgili hükümlerinin on sekiz yaşından küçüklere uygulanması mümkün değildir.

  • Herhangi Bir Sebeple Aile Kütüklerine Kaydedilmemiş Olma:

 

On sekiz yaşını tamamlamış olan kişilerin saklı nüfus hükümlerinin uygulama alanına girebilmesi için bunların herhangi bir sebeple aile kütüklerine tescili yapılmamış olması gerekmektedir. Bu noktada ilgili kanun hükmünde aile kütüklerine kaydettirilmeme sebepleri arasında bir ayrım yapılmamış, herhangi bir sebep demekle yetinilmiştir. On sekiz yaşını tamamlamış olan kişilerin aile kütüğüne kaydının yapılmamasında herhangi bir kast olup olmamasının ya da ilgili kişinin kendisinin ya da doğumu bildirmekle yükümlü olan kişinin kusurunun var olup olmaması da yine bu noktada dikkate alınmamaktadır. Dikkat edilecek tek husus kişinin on sekiz yaşını tamamlamış olmasına rağmen herhangi bir sebeple aile kütüğüne kaydettirilmemiş olmasıdır.

  • Yabancı Bir Devletle Vatandaşlık Bağının Bulunmaması (Vatansız Olma):

7039 Sayılı Kanun ve 2505 Sayılı Yönetmelik ile doğrudan bir şart haline gelen bu husus ile yalnızca on sekiz yaşını doldurmuş ve herhangi bir sebeple aile kütüklerine kaydettirilmemiş olan kişilerin yabancı bir devlet ile aralarında vatandaşlık bağı bulunmaması durumunda saklı nüfus hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Bir kişi on sekiz yaşını tamamlamış ve herhangi bir sebeple aile kütüğüne kaydettirilmemiş olsa dahi eğer o kişinin yabancı bir devletle arasında vatandaşlık bağı varsa saklı nüfus kapsamında değerlendirilmeyecek eve bu usulden yararlanamayacaktır. Yani bir kişinin saklı nüfus hükümlerinden yararlanabilmesi için diğer iki şart yanında kişinin vatansız olması gerekmektedir.

Saklı nüfus ve doğum bildirimleri doğrudan Türk vatandaşlık hukukunun bir düzenlemesi değildir ancak Türk vatandaşlık hukuku mevzuatının bir parçası olan Uygulama Yönetmeliğinin 8,9 ve 10. Maddeleri bunların bir istisnasıdır. Uygulama Yönetmeliğinin bu hükümlerinin uygulama alanı ile saklı nüfusun uygulama alanı hem aile kütüğüne kaydedilmemiş olma şartı bakımından hem de on sekiz yaşını tamamlamış olma bakımından birbiri ile örtüşmektedir. Yönetmelikte farklı olan, ilgili kişinin yurt dışında yaşıyor olması ve yabancı devlet vatandaşı olup olmamasının önemli olmamasıdır. Her iki düzenlemenin de hala yürürlükte olması sebebiyle aynı konuda ve aynı kişiler için uygulanmaya müsait olan iki ayrı hüküm aynı anda yürürlüktedir.

Her ne kadar madde metninde açıkça yazmasa da “yurt içinde yaşama” saklı nüfus hükümlerinin uygulanabilmesi için dördüncü şart olarak zikredilebilir. Çünkü saklı nüfus hükümlerinin uygulama alanı Uygulama Yönetmeliğinin içerdiği özel hükmün çizdiği sınırlar dışında geçerli olacaktır.

7039 Sayılı Kanun ve 2505 Sayılı Yönetmelik yürürlüğe girdikten sonra on sekiz yaşını tamamlamış ve yabancı bir devletle arasında vatandaşlık bağı olduğu için saklı nüfus hükümlerinden yararlanamayacak olan kişiler yurt dışında yaşamadıkları için de Uygulama Yönetmeliğindeki hükümlerden yararlanamayacak ve aile kütüklerine kaydedilmeleri için herhangi bir yolun mevcudiyeti mümkün olmayacaktır.

  1. Saklı Nüfus Hükümlerinin Uygulama Alanına Giren Kişilerin Türk Vatandaşı Bir Anadan Doğduklarını veya Türk Vatandaşı Bir Babadan Olduklarını İspat Etme Yöntemi:

7039 Sayılı Kanun ve 2505 Sayılı Yönetmelik ile birlikte saklı nüfus kapsamında olan birisinin aile kütüğüne kaydedilebilmesi için tek bir yöntem hasredilmiştir. Bu amaçla kullanılabilecek tek yöntem tıbbi rapordur. Bu kişilerin Türk anadan doğduklarını ya da Türk babadan olduklarını tıbbi bir raporla ispat etmeleri gerekmektedir. Bu ispat olumlu ve olumsuz yönleri açısından öğretide eleştirilmektedir. Şöyle ki, Türk vatandaşı olduğunu iddia eden kişinin Türk ana veya babası hayatta değilse ve Türk vatandaşı olduğunu iddia eden kişinin bu ana babadan bir kardeşi varsa onunla arasındaki hısımlığı da yine bir tıbbi rapor ile ispat etme koşuluyla da aile kütüğüne kaydedilebilecektir. Ancak bu ispatın tek bir yönteme hasredilmiş olması bu şartı yerine getiremeyecek olan örneğin Türk ana ve babası ölmüş ve bu ana ve babadan kardeşi de bulunmayan kişiler saklı nüfus hükümlerinden yararlanamayacaklar ve bu nedenle aile kütüklerine kayıtları mümkün olmayacaktır. Aile kütüklerine kaydedilmedikleri için de diğer bütün şartları taşısalar bile tıbbi raporla ispat edemedikleri için Türk vatandaşlığını kazanamayacaklardır ki bu da aşağıda ele alacağımız Anayasa ile teminat altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden birisi olan Türk vatandaşlığı hakkının ihlaline sebep olacaktır.

  1. Saklı Nüfus ve Anayasa

Vatandaşlık kavramının Türk hukukunda anayasa ile olan ilişkisi, yalnızca Türk vatandaşlara hasredildiği için, vatandaşlığa bağlı olarak kazanılan ya da kullanılabilen ve bu doğrultuda anayasa ile korunan temel hak ve özgürlükler hususunda da vücut bulur. Saklı nüfusun aile kütüklerine kayıtlarının yapılması konusu ve hükmün güncel metninin, amacını aşan bir hata sonucu da olsa vatandaşlık kazanma ile ilişki kurması, anayasanın vatandaşlıkla doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili olan kurallarıyla, aynı zamanda vatandaşlık üzerinden teminat altına alınan temel hak ve özgürlüklerle bağlantılıdır.

Vatandaşlık hususu 1982 Anayasasının 66. Maddesinde düzenlenmiştir.

“I. Türk vatandaşlığı

Madde 66 – Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.

Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür. (Mülga ikinci cümle: 3/10/2001-4709/23 md.)

Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir.

Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz.

Vatandaşlıktan çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz.”

 

Hükme göre doğum yoluyla Türk vatandaşlığının kazanılması asli vatandaşlık olup anayasal teminat altına alınmıştır. Bu nedenle Anayasadaki bu hüküm değiştirilmedikçe doğum yoluyla Türk vatandaşlığı kazanılmasına yönelik aksi bir düzenleme de yapılamayacaktır. Aynı zamanda madde metninde Türk ana veya Türk baba denilerek kadın-erkek arasında da bir ayrım yapılamayacağı açıkça hükme bağlanmıştır. Türk anadan doğan veya Türk babadan olan her kişinin Türk vatandaşlığını kazanma hakkı Anayasa ile teminat altına alınmış bir haktır.

Saklı nüfus hükümleri ile ilgili Anayasa hükümleri arasındaki uyumluluğu değerlendirecek olursak:

Yukarıda da açıkladığımız gibi TVK Ek Madde 1 ve 2505 Sayılı yönetmelikte yer alan “Türk vatandaşlığını kazanır.” ibaresi yeni bir vatandaşlık kazanma yöntemi olarak değerlendirilemez. Anayasaya uygunluk açısından değerlendirdiğimizde hüküm Türk vatandaşlığının kazanılmasını düzenliyormuş gibi anlaşıldığından kanunilik ilkesine aykırıdır. Bir kişinin saklı nüfus kapsamında değerlendirilebilmesi için kişinin on sekiz yaşını doldurmuş ve aile kütüğüne kaydedilmemiş, Türk ana veya babanın çocuğu olduğunu tıbbi bir raporla ispat etmiş ve ayrıca yabancı bir devlet ile arasında vatandaşlık bağı olmaması şartlarına bağlandığını yukarıda değinmiştik. Anayasa madde 66/2 ile Türk anadan doğan veya Türk babadan olan çocuğun Türk vatandaşlığını başka hiçbir şarta gerek olmaksızın kazanmasının düzenlenmesi karşında saklı nüfusa ilişkin hükümlerin bu tarz şartlar getirmesi Anayasa uygun görünmemektedir.

Aynı şekilde tüm şartları sağlayan fakat yabancı bir devlet ile arasında vatandaşlık bağı bulunan bir kişinin sırf yabancı devlet vatandaşlığı nedeniyle aile kütüğüne tescilinin yapılamaması Türk ana veya babanın çocuğu olan kişinin Anayasa ile teminat altına alınmış ve yalnızca Türk vatandaşlarına hasredilmiş hakların kullanılamamasına sebep olur ki hakkın kullanılmasının bu şekilde imkânsızlaştırılması Anayasaya açıkça aykırıdır.

  1. Sonuç

 

7039 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu İle Bazi Kanunlarda Değişiklik Yapilmasina Dair Kanun ile 19.10.2017 tarihine kadar Nüfus Hizmetleri Mevzuatında yer alan saklı nüfusa ilişkin hükümler Türk Vatandaşlık Kanunu’na intikal ettirilmiştir. Bu esnada hükmün içeriği değişmiş ve hatalı bir şekilde “Türk vatandaşlığını kazanır” ibaresi eklenmiş ve aynı hata 2505 sayılı yönetmelik ile de tekrar edilmiştir. Bu ibare ile saklı nüfusun uygulama alanındaki kişilerin aile kütüklerine kaydedilmeleriyle kaydedilme anından itibaren Türk vatandaşlığı kazanabilecekleri yeni bir vatandaşlık kazanma yolu gibi hasredilmesi Anayasaya açıkça aykırılık barındırmaktadır.

Neticede yukarıda sayılan tüm şartları sağlayan bir kişi sırf yabancı bir devletle arasında vatandaşlık bağı bulunması sebebiyle aile kütüğüne kaydedilemeyecek ve Türk vatandaşlığının kazanamayacaktır. Ancak saklı nüfusa ilişkin getirilen düzenlemenin asıl amacı vatansızlığı önleme iken Türk vatandaşlığını doğumla soy bağı esasına göre doğum anından itibaren kendiliğinden kazanmış fakat vatansız olmayan kişilerin on sekiz yaşından sonra Türk vatandaşlığının ispatı yolu kapatılmaktadır.

Anayasanın 66. Maddesinin 2. Fıkrası hiçbir istisnaya yer vermeyecek şekilde açık olduğundan dolayı bu maddeye ek bir şart getirilmesi veya maddenin kanunla sınırlandırılması da Anayasaya açıkça aykırılık teşkil ettiği düşünülmektedir.

17.09.2023

Mevlüde Begüm ÖZMEN

Stajyer Avukat